Kişisel Gelişim

ÖZÜR DİLERİM DOSTUM KÖPEK!

İnsanları hayatı boyunca koruyup gözeten, onun için kendini tehlikeye atan hatta ölüme gözünü kırpmadan koşan, yaptığı her türlü hataya rağmen onu hep affeden ve onu canından çok seven kimdir? Ayak sesinizle heyecanlanan, uzun süren ayrılıklardan sonra baygınlık geçirme noktasına varan minik kalp spazmları geçiren, ona yaşattığınız hayatın kalitesini hiç sorgulamayan ve sadece sizinle olduğu için mutlu olan? Aile mi? Dostlar mı? Eşler mi? Çocuklar mı? Evet bir düşününce tüm bunlar yukarıda saydığım koşulların çoğunu yerine getirebilir ama hepsini birden yerine getiremezler. Çünkü tüm insanlar egoları, yaşama istekleri, bencillikleri ele alındığında bir noktadan sonra kendilerini düşünmek zorunda kalacaklardır. Bunda yanlış bir şey göremiyorum. Zaten tüm bu koşulları bedeninde ve karakterinde barındıran tek bir canlı var. Her gün çevremizde gördüğümüz bir canlı. Binlerce yıldır her koşulda bize farklı şekil ve durumlarda hizmet eden ama bizim ona hak ettiği değeri asla vermediğimiz bir canlı. KÖPEK!

Asıl tarih bilinmese de 15.000 yıldır hayatımızdalar. Önceleri koruma amacıyla besleyerek evcilleştirdiğimiz, zaman içerisinde gücünden, iç güdülerinden ve zaman zaman da sırf bizi eğlendirdiği için beslediğimiz köpekler. Bu noktaya kadar yazdıklarımı ve bundan sonra yazacaklarımı düşündükçe içim sızlıyor. Çünkü biz insanlar, pek çok sebeple hayatımızı kurtaran, bizi koruyup kollayan ve bizi koşulsuz seven varlıklara karşı o kadar nankörüz ki!

Destanlara, mitlere ve günümüze ulaşmış taze anılara bakacak olursak köpekler, insan hayatında sahiplendiği insan için kendilerini feda etmeye hazır kahramanlar.

TÜRKLER VE KÖPEK

Türk tarihinin ve mitolojisinin önemli karakterlerinden Asena; bazı kaynaklarda kurt bazılarında ise köpek olarak aktarılmıştır. Tabi bu her kaynakta farklı aktarılan bir konu olduğu için kesin bir şey demek mümkün değil. Köpeklerin atasına baktığımızda zaten karşımıza kurt çıktığından konu yine aynı yere bağlanıyor ? Türk milletini var eden destanların belki de en önemlisi Ergenekon destanıdır. Bugün iğrenç bir komplo davasına ismi verilmiş olsa da Ergenekon has Türk destanıdır. Bilmeyenler için bu önemli destanı hatırlatmakta fayda var.

ergenekon destanı

Ergenekon Destanı

Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk’e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler, Türklerin üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi.

Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp konuştular. Dediler ki: Türkler’e hile yapmazsak halimiz yaman olur!

Tan ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Türkler, “Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar deyip artlarına düştüler. Düşman, Türkler’i görünce birden döndü. Vuruşma başladı. Türkler yenildi. Düşman, Türkler’i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler.

O çağda Türklerin başında İl Kağan vardı. İl Kağan’ın da birçok oğlu vardı. Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kağan’ın bir de Tokuz Oğuz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oğuz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: Dört bir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım. Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler.

Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu.

Türklerin vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı’ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye Ergenekon dediler.

Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oğuz’un birçok çocukları oldu. Kayı’nın çok çocuğu oldu, Tokuz Oğuz’un daha az oldu. Kayı’dan olma çocuklara Kayat dediler. Tokuz’dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon’da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti.

Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon’a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtla varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon’dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım.

Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon’dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir. Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tanrı’nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.

Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi, Türk’ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti. Ve Türkler, Bozkurt’un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon’dan çıktılar.

Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılır. Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Türk kağanı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar.

Ergenekon’dan çıktıklarında Türklerin kağanı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler gönderdi; Türklerin Ergenekon’dan çıktıklarını bildirdi. Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türklerin buyruğu altına girene kadar. Bunu kimi iyi karşıladı, Börteçine’yi kağan bildi; kimi iyi karşılamadı, karşı çıktı. Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler hepsini yendiler. Türk Devleti’ni dört bir yana egemen kıldılar.

Tarihimizde bu kadar önemli bir varlığa bugün yaptıklarımızı bir düşünmenizi rica ediyorum.

HİÇBİR KÖPEK SEBEPSİZ SALDIRMAZ

Ne zaman bir köpeğin kendisine saldırdığını iddia eden birini görsem aklıma direk Acaba köpeğe ne yaptı? Sorusu geliyor. Tecrübeyle sabittir. Eğer bir köpek insanlar ona dayanabileceğinden beterini yaşatmadığı sürece hiçbir insana saldırmaz. Çünkü köpeğin tabiatında Tanrı = İnsandır. Onu besleyen, onunla oynayan, onu tedavi eden ve seven bir varlığın köpek açısından Tanrı’dan farkı yoktur.

Hachiko
Hachico 1925 – 1934 yılları arasında, ölene kadar sahibini tren istasyonunda bekledi…

NÜMÜZDE TAZE KALMIŞ KÖPEK KAHRAMANLIKLARI

Bu yazıyı kaleme almama neden olan da aslında bir köpeğin kahramanlığı ve onu beyaz perdede izlemiş olmam. Daha önce köpeklerle ilgili birkaç film izlemiştim. Hachico sanırım pek çoğu gibi en çok etkilendiğim filmdir. Togo ise bana bu yazıyı yazdıran diğer gerçek kahramanlık öyküsü. Hachico olayında olduğu gibi bu olay da 1925 yılında ama 4825 kilometre uzağında bir kahramanlık. Alaska’nın Nome kasabasında dizanteri salgını nedeniyle çocukların bir kısmı ölmüş, kalanlar ise tedavi edilmezse kısa sürede ölmeyi beklemektedir. Alaska’nın çetin tabiat şartları bir de üzerine hızı saatte 100 kilometreyi, sıcaklığın ise -70 dereceyi gördüğü bir fırtına eklenir. Hal böyle olunca zamanın ulaşım araçları da kullanım dışı kalmıştır.

Zaten o dönemde kızaklar haricinde pek ulaşım aracı da yoktur. Kasabanın hemen dışında yaşayan bir köpek eğitmeni ve kızak sürücüsü, bebeklikten beri baktığı ve önceleri şeytan diye adlandırıp defalarca başkalarına vermeye kalktığı lider köpeği Togo ile bu görevi almak zorunda kalır. 12 Yaşında ve çektiği yükler neticesinde zaten yorgun olan kahraman köpek ile yola koyulur ve 964 kilometre mesafedeki şehirden çocukları kurtaracak serumu almak için çetin bir savaşa tutuşurlar. Çok fazla spoiler vermek istemiyorum ama, bir köpeğin sahibi için kendi çapında neler yapabileceğini çok iyi görebiliyorsunuz. Yaşadığımız gerçeklikte şahit olduğumuz çokta farklı olmayan bir sürü olay yaşanırken beyaz perde de gözümüze sokulunca daha iyi idrak ediyoruz sanırım. Benim açımdan Hachiko ve Togo ne kadar kahramansa, o kadar zulme rağmen bizlere sırtını dönmemeyi seçen tüm köpekler kahramandır.

Köpeklerin ebedi dost olarak gördükleri insanoğlu için yaptıklarına bir teşekkür amacıyla yazmaya başladığım bu yazıma, onlara yapılan haksızlıklara isyan etmeden son veremeyeceğim de bir gerçek.

tayland'dan bir sokak köpeği

Sırf çocuğunu başından atmak için köpek alıp sonra onu sakin bir sokakta terk edenlerden tiksiniyorum. Irkı için alıp satanlardan ve üretmek için besleyenlerden tiksiniyorum. 100 lira verip umumhaneye gitmeyen, iğrenç sapkınlıklarını bu masum canlılar üzerinde yaşayanlardan tiksiniyorum. Sırf yemek ararken bir çöpü devirdiği için tekmeleyenlerden tiksiniyorum. Sırf iri bir bedene ya da güçlü bir çeneye sahip olduğu için köpekler dövüştürenlerden tiksiniyorum. Kadınlara yakınlaşmak için köpek cazibesini araç olarak kullananlardan tiksiniyorum. Her yıl sırf adetlerini yerine getirmek için yüzbinlerce köpeği kesip yiyen ülke insanları sizden de tiksiniyorum. Derisi için katledenler sizden de. Kaza herkesin yaşayabileceği bir durum. İstemeden bir kediye, köpeğe hatta insana çarparak yaralanmalara ve ölümlere sebep olabilirsiniz. Ama çarptığınız canlı her ne olursa olsun ona karşı vazifesini yerine getirmeyenler sizden de tiksiniyorum.

Bir köpek, sizin malınız değildir. Karınız değildir. Ticari bir eşya değildir. Kum torbanız ya da içinizdeki vahşilikleri test edebileceğiniz canı acımayan bir canlı değildir. Sizin üzerinde bahis yapıp para kazanabileceğiniz ya da egonuzu tatmin edeceğiniz kafes dövüşçüleri de değildir! Bir köpek onu sahiplendiğinizde sizinle aynı masaya oturan aile bireylerinizden biridir. Hayatta değer verdiğiniz insanları canı pahasına koruyacak dostunuzdur. Sevilmenin karşılıksız vuku bulduğu ortamı yaratan evlatlar, dostlardır. O nedenledir ki artık durmalısınız! Çünkü hiçbir dostluk tek taraflı olmamalı! Biraz empati, biraz sevgiyle…

 

Yaman

Her ne kadar Turizm ile uğraşsam da web teknolojileri ve tarih konuları benim için kırmızı çizgiler :) Araştırmadan, okumadan ve öğrenmeden duramıyorum. Tabii öğrendikçe de burada paylaşmaya çalışıyorum...

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. En sadık dostlarımızda Maşallah insan olsa o kadar çaba sarf etmezdi bu arada son yazınızı açamaya çalışırken sıkıntı yaşadım bilginiz olsun kolay gelsin

    1. Onun için bizi bizden fazla düşünen tek canlı türü kendileri 🙂 Sorunu bildirdiğiniz için teşekkür ederim. Eklenti kaynaklı bir sorun olmuş. Yazının içinde linux komutları geçtiği için. Şu an sorunsuz ulaşabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu