
Henüz sakalları yeni terlemiş bir delikanlıydım 1999’un o sıcak yaz gecesi dünya başımıza yıkılır gibi sallanırken… Evet 17 Ağustos gecesi muhtemelen 03:04’de uyandığımda bir binanın 11. katındaydım ve avize hala beşik gibi sallanıyordu. Tavandan akan toz deryası hala gözümün önünde canlanır… Depremin kendini bu kadar şiddetli bir biçimde hayatımıza sokmasıyla benim genç beynim kadar ülkenin de beynine kazındığını düşünüyordum. Ama yanılmışım…
Deprem tabii ki bir tabiat olayı ve engelleme şansınız yok. Kıtaların sürekli birbirine yakınlaşması üzerinde yaşadığımız gezegeni her gün gözle görülmeyen ama bir şekilde ölçülebilen şekillerde değiştiriyor. İlkokuldan beri beynimize yer etmiş ; kıtaların binyılda bir birbirine birkaç santim yaklaşması gibi hafif bir bilgi aslında hayatımızı tamamen değiştirebilecek olayların da kilidini oluşturuyor. Evet gezegen şekil değiştirirken kilometrelerce altımızda yer alan plakaları da baskı altına alıp, stres direnilebilir düzeyi geçtiğinde bize bu şekilde bir sinyal veriyor…
Türkiye bu konuda çok büyük acılar çekmiş bir ülke ama her şeyi unuttuğumuz gibi yaşanan acıları da unuttuğumuz ya da artık umursamadığımız gerçeğini bir kez daha fark ettik. Dün yaşanan 6.7 büyüklüğündeki Elazığ depremi, daha önce yaşanan benzerlerinden pek farklı olmayan görüntülere sahne oldu. Yiten canlar, yaralılar ve dramlar hakkında yazmak istemiyorum. Çünkü acı, kaybediş ve dram kişiye özeldir. Kelimelerle insanlara ilaç olamayacağıma göre başka bir konuya dikkat çekmem gerektiğini düşünüyorum.
1999 yılında en büyük kayıplar neden yaşandı biliyor musunuz ? Tabii ki yanlış yapılaşma ve depreme hazırlıksız yakalanmak.
Gölcük coğrafi konumu itibarıyla deniz kenarında bir kent. Tabi bu durum nedeniyle konutlara yer açmak ve inşaat sektöründe birilerini zengin etmek adına coğrafyamızın gerçeğine ters işler yapılmış ve denizin içine dolgu yapılarak üzerine binalar dikilmişti. Yapılan binaların kalitesiz malzemeden yapılmasını da bu etkene ilave ettiğinizde zaten felaketin aslında ucuz bile atlatılmış olabileceğini fark edebiliyorsunuz.
Bir de insanların deprem gerçeğini umursamadan bir hayat sürdükleri gerçeği var ki aslında bizim açımızdan en acı verici olanı da bu. Belki o dönemde toplumsal bilinç henüz oluşmamıştı diyebilirsiniz ama Anadolu milyonlarca yıldır burada ve bilim altımızdaki durumu deşifre edeli de baya bir zaman oldu…
Peki hazırlıklı olmak için ne yapacağız?
Deprem bölgesinde yaşamak demek, her zaman hazırlıklı olmayı gerektirir. Hal böyle olunca yaşadığımız binanın depreme dayanıklılığı, kullandığımız mobilya vb eşyaların sabitlenmesi, aile içinde deprem anında yapılması gerekenlerin her bireye tek tek öğretilmesi ve bir plan oluşturulması çok önemli. Deprem sonrası için finansal durumu garantiye alacak önlemler alınmalı. Devlet ve özel sektöre ait kurumlar deprem bölgesine yetişene kadar hayatta kalabileceğimiz kaynaklarımız olmalı…
Deprem anında panik olmamak, sağlamlığından emin olduğumuz küt bir eşyanın yanına çömelmek ve baş-boyun bölgemizi koruyacak şekilde kapanmak, soluk alış verişimizi düzenli tutmak ve asla ama asla merdiven, asansör, pencere ve dış duvar diplerine yaklaşmamak. Mümkünse gaz, elektrik ve su kaçaklarını önlemek adına vanaları kapatmak, olası bir göçük anında sorunlarınıza yeni ve çok daha büyüklerini eklemenizin önüne geçebilir. Deprem bittikten sonra merdivenlerden teker teker inin, olası bir hasarda ağırlık merkezini değiştirerek göçüklere sebep olabilirsiniz.
Oldu da yaşadığınız bina çöktü ve göçük altında kaldınız…
Öncelikle sakin olmalı ve hayatınızı sürdürmeniz için gerekli olan oksijeni idareli kullanmanızın çok önemli olduğunu unutmayın. Yavaş ve sakince nefes alın. Çevrenizde birileri varsa onlarla konuşmaya çalışın. Bu hem moralinizi yüksek tutmanıza hem de uyku durumuna çare olabilir. Göçük altından çıkana kadar uyumamaya çalışın. Eğer yüzeyden sesler duyabiliyorsanız ve çevrenizde metal eşyalar varsa; belli ritimlerle birbirlerine çarpın. Çıkarttığınız ses yerinizin tespit edilerek erken kurtulmanıza olanak sağlayabilir.
Saatler geçtikçe susuzluk durumu baş gösterecektir. Bu konuda size mantıklı gelmeyecek bir öneri sunabilirim. Hiçbir kaynağınız yoksa 99’da kendi idrarını içerek hayatta kalan insanlar gördüğümüzü hatırlamanızı istiyorum. Ölmemek için sınırları zorladığınızda kimse sizden iğrenmeyecek, rahat olun. ( Bakınız : Azra Bebek )
Deprem Sonrası
Yaşadığınız bina depremden sağlam çıktı ve siz kendinizi ve ailenizi tahliye ettiniz. Binaya bir süre girmemeye, en azından artçılar bitene kadar direnmeye çalışın. Yaz aylarında bir sorun yok ama kış ayları sizi evinize girmeye zorlayabilir. Girmeyin!
Devlet ve özel sektörün kaynakları zaten deprem bölgelerinde hayatı kolaylaştırmak için seferber olacaktır. Bunu düşünün ve sabırlı olun. Çünkü bir boksör misali en ağır darbelere dayanmış da olsa binanız ufak bir sarsıntıyla yıkılacak hasarlar almış olabilir.
Benim aklıma gelenler bunlar. Konuyu detaylandırmak ve genişletmek mümkün. Önerileriniz varsa bir rehber misali ekleme yapmak için lütfen yorum yaparak katkıda bulunun. Belki bu yazıyı okuyan birileri önlem alarak hayatta kalabilir ve bizlerin de bu durumda katkısı olur…
Millet olarak üzüldüğümüz ELAZIĞ halkına büyük geçmiş olsun diyorum. Ölenlere Rahmet, kalanlara başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Selam olsun Gakkoşlara …
Deprem öncesi deprem esnası ve deprem sonrası verdiğiniz bilgiler çok kıymetli ve önemli ama deprem sonrası bu kadar sakin nasıl kalırız bunların hepsine uyabilirmiyiz bilemedim çok teşekkürler umarım depremler yaşanmaz ama tedbirli olmakta her zaman fayda var teşekkürler.
99 depreminde İstanbul’da 11. kattaydık. Deprem sırasında panik normal ama hayatta kalmak için mümkün olduğunca soğuk kanlı olmak önemli bence 🙂 Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim